25 Haziran 2012 Pazartesi

Bir sınavın ardından...



Son sınavımı vermek üzere sabah altı buçukta yola çıkmıştım. Zira sınav yerim daha önce adını bile duymadığım Emniyet tepe denilen hiç alakası olmadığı halde Eyüp ilçesinin bir mahallesiydi. Sınav öncesi araştırmaya gitmemiştim ve google earth’te bile tam olarak neresi olduğu anlaşılmıyordu. Haliç’in bitiminde yüksek rakımlı bir tepecikti adı üzerinde.
Gece üç gibi uyuyakalmış olmalıydım yani iki üç saat uyumuş ama tuhaf bir zindelik içerisindeydim. Harikulade bir gün yaşayacağımın belirtisiydi belki. Henüz gitmeden semtin pozitif havası sirayet ediyor olmalıydı.
Tıklım tıkış bir dolmuşa bindim, haliyle araç o saatte benim gibi sınava giden gençler ve velileriyle doluydu.32 yaşındaysanız benim gibi velinizle gitmek tuhaf kaçar tabi :) “abi emniyet tepe’den geçer mi?” diye sordum.40’lı yaşlarında iri kıyım, bileğinde tespihi, neredeyse rahmetli Barış Manço’nun ki kadar bıyıkları çenesine inen kalender görünüşlü şoför tok sesiyle: “sınava mı gideceksin abi” dedi. Onaylayınca okulun adını vs. sordu. Sonra neredeyse diğer sınavdaşların birçoğunun sınav kâğıdını alıp tek tek okumaya başladı, bir yandan yol alıyorduk. Çok içten, yardımsever, Yeşilçam sinemasından aşina olduğumuz dolmuş şoförlerinin tüm raconlarını layıkıyla yerine getiriyordu. Çok hoşuma gitmişti doğrusu; semte inince şaşkınlığım devam edecekti.
Derken yarım saatin sonunda sadece ikimiz kalmıştık. Ancak tek bir aracın geçebileceği genişlikte ve tek yönlü bir yoldan geçmeye başladık. Yol kıvrıla kıvrıla ilerliyor ve sürekli yukarı çıkıyorduk. Tedirginlikle geldik mi yoksa diye sorduğumda senin daha var abi dedi. Sonunda çıktığımız tepenin adının Güzel tepe olduğunu çevredeki dükkânların tabelalarından anladım ve derken son durağa geldik. “abi sen burada in, şu kahvenin önündeki arkadaşa sor o bilir” dedi. Hayda… Oldu mu şimdi? Neyse, homurdanarak indim.
Bahçeli, şirin bir kahveydi. Selam verip, güleç yüzlü, şakakları yeni ağarmaya başlayan abiye: “kolay gelsin, şoför kardeş bu okulu bileceğinizi söyledi” dedim ve elimdeki kâğıdı uzattım. Ayağa kalkıp güzelce tarif etti. On dakika sonra yolu yarılamıştım ki o saatte yolda olan kendi yaşlarımda sefer taslı – işten geliyor olmalı- adama okulu sordum tekrar. Bende o yöne gidiyorum dedi ve birlikte seyretmeye başladık. Ne güzel bir yer burası dedim. Önceden daha da güzel olduğunu anlatmaya başladı. Yeni gelenlerin buranın tadını bozduğundan yakınıyordu. Ancak eskilerin mahalle ortamını hâlâ koruduklarını anlatıyordu. Sende eskisisin buranın sanırım dediğimde, evet neredeyse 7 yıl oldu dedi. 7 yıl? Bu eski mi demek oluyordu. Ben 32 yıldır aynı sokakta yaşıyordum, o eskiyse ben neyim acaba diye gülümsedim. Şehrin sapağında kalan bu mahallenin, yeni kurulan bir yer olduğunu düşündüm,  ama yanıldığımı az sonra anlayacaktım. Neyse sonunda bu tepenin çukurunda kalan okula vardık ve el sıkışıp ayrıldık.
Okulun bahçesindeki kantinden bir bardak çay alıp saati sorduğumda sekize çeyrek var dedi, yaşından fazlaca gösteren kadın. Ne erken varmışım, daha iki saat vardı; yasak olduğu içinde yanımda sadece dört dal sigara getirmiştim. Vakit geçirmek amacıyla gazete aramak üzere yola çıktım, neredeyse ilk indiğim yere doğru ilerlemeye başlamıştım. Semt pazarı yeni yeni kuruluyor, bir çöpçü etrafı süpürüyordu.  Kardeş kolay gelsin dedim, hoş geldin abi diye yanıtladı.  Ne hoştu ya :) buranın yabancısı olduğumu anlamıştı, pek yabancının gelmediği, korunaklı, şehirden kopuk bir yer olduğu neredeyse kesindi. Gazete nerede bulabilirim diye sorduğumda, tarifinden anladım ki beni baştaki semt kahvesinin olduğu yere yönlendiriyordu. Kahvenin oradan geçerken çaycı bıraktığım yerde oturmaktaydı hala : “ne o kardeş, bulamadın mı yoksa” dedi, yine gülümseyerek. Buldum da okumak için gazete alayım dedim, vakit nasıl geçecek.  Bu sefer bakkalı tarif etti ve “yav bana da Sözcü, Cumhuriyet ve Fanatik alsana, gelince paranı veririm” dedi.  Bende o gazeteleri alacaktım, desene bedavaya gelecek dedim. Giderken kahvenin sipariş ettiği gazetelerden semt hakkında ufak tefek fikirler yürütmeye başladım. Ne hoş bir yer burası diye düşünüyordum.  Sonunda bakkalı buldum, yanık tenli genç henüz gazeteleri kapının önündeki standa diziyordu, nerdeyse işi bitmişti ama ne Sözcü ne de Cumhuriyet’i göremiyordum. Genç, Sözcü yok mu yahu diye sordum. Abi orada işte dedi, gene baktım yoktu. Yahu göremiyorum dediğimde çıkıp gösterdi. O ne? Hem standın üst gözlerinde hem de yaklaşık sayıları 50 ve üzerindeydi her ikisinin de.  Yahu desene ondan göremedim, bizim semtin bakkalında bu gazeteler standın en altında ve sayıları onu geçmez diye yakındım. Genç gülerek abi sende bizdensin galiba dedi.  Öyle gözüküyor, yahu ne güzel yermiş burası, taşınayım ben buraya dedim. “kurtarılmış” yer burası abi dedi şakayla karışık ve ardından ekledi taşıınn :) Ben bu unvanı Armutluya ait sanırdım dedim gülerek ve kolay gelsin diyerek ayrıldım.
Kahveye döndüğümde içerisi değilse de, dışarıdaki tüm masalar dolmuştu. Çaycı abi ocakta çay dolduruyordu, abi bana da doldursana dediğimde hemen hazır etti. Bakkalda yaşadıklarımı, hoş bulduğum şaşkınlıklarımı, çocuğun anlattıklarını ve taşınma isteğimi ona da anlattım. O da taşıınn dedi samimiyetle ve gülerek. Paramın üzerini uzattı ve içeride sigara içemeyeceğimi söyleyince Sözcü gazetesini kapıp dışarı çıktım. Dolu olan masalardan birinde boş bir sandalye vardı. Selam verip oturabilir miyim diye sorduğumda, gene içtenlikle buyur ettiler. Baktım konu siyaset dayanamayıp söze karıştım. Bir süre sonra sonradan adını öğrendiğim Turan abiyle kaldık.
Burası hakkında izlenimlerimi ve sabahtan beri yaşadıklarımı ona da en ince ayrıntısıyla yineledim. Çok çalçeneyim :) İzlenimlerime hak verdi ve semti övmemde hoşuna gitti. Taşınma isteğimi söyleyince o da aynı tepkiyi verdi: taşıınn :)Bu mahalle gibi kendilerini dışlanmış hissediyorlardı sanki ve “dışarıdan” birinin olumlu tepkileri hoşuna gitmiş gibiydi. Yetmişli yılların ortasında çıkan yıkım kararı üzerine yaşananları, halkın nasıl tek yürek olduğunu falan anlattı duygulanarak. Sol eksenli çoğunlu alevi kökenli bir yer olduğu konuşmalarından anlaşılıyordu. Mezhep gibi konulara hiç itibar etmediğimi anlatmaya çalıştım laf arasında, hepimizin bir bütünün parçası olduğumuzu vs. Hak verdi ve destekleyen sözlerle pekiştirdi.
Neden sonra gazetede eski YÖK başkanının resmi ilişti gözüme, yoksa yeni bir dalga daha mı diye düşünürken Turan abi verdi haberi, ifadesi alınmak üzere çağrılıyordu. Silivri mahkemelerinden, tutukluluk sürelerinin cezaya dönüşmesinden yakındık karşılıklı, adalet mekanizması çok ağır ve aksak işliyordu. Hangimizin adalete olan inancı sarsılmamıştı ki son yıllarda. Sonra konu Suriye üzerine oynanan oyunlardan, gelmesi muhtemel savaşa, eğitimdeki sözüm ona yapılan reformlardan, milli bayramların daraltılmasına kadar uzadı gitti. Suratlarımız asıldı istemeden, iyi şeyler olmuyordu bu ülkede. O sırada kahvenin kedisi sanırım, bacağıma sürtündü. Kucağıma alıp sevdim ve Müyesser tahliye oldu en azından dedim, ufacıkta olsa iyi bir şeyden bahsetmek adına. Sanırım uzun zaman bir kedi görünce aklıma o kadın gelecek. Müyesser hanım diyerek düzeltti. Diğerleri neden tutuklu olduğu belli değilken kadıncağız pek sevinemedi dedi, haklıydı.
Sonra YENİchp’ye karşı kaygılarımı anlattım, yıllardır istemeden de olsa oyumu hep o partiye verdiğimin altını çizerek. Komisyona katılmamalıydılar dedim. Sağında solunda olsun her elli yaş üzeri insan gibi sıkı sıkıya savundu partisini. Oysa sağ sol gibi kavramlar miadını çoktan doldurmamış mıydı, artık milli ve gayri milli olmaktı mesele. Fazla üzerine gitmedim. Sonra Anadolu insanın içtenliğiyle geçmişinden bahsetmeye başladı. Kaç çocuğu olduğundan, ne iş yaptığına, nereden emekli olduğuna, yediği dost kazıklarına kadar dek. Sonra bana yöneltti benzer soruları, pek gelecek vaat eden bir öyküm yoktu benim, üzüldü bu duruma ve ümit verici bir dünya söz sıralayıp durdu. İnandırıcı gelmese de duymak iyi geldi gene de:)Sınava yarım saat kaldığını fark ederek telaşlandım, vakit su gibi geçmişti. Acelece çay paralarını masaya bıraktım kabul etmedi, abi bozukları zaten almıyorlar sınava girerken, ben ısmarlıyorum diyerek ısrar ettim. Sigara bile yasak dedim, son dal sigaramı görünce paketini önüme attı. Yok, mok sokmazlar zaten derken iki dalını aldım, gidene kadar içersin dedi. Sonra küpem aklıma geldi, her türlü metal yasak ya, çaycı abiye emanet ettim bende.
Öğlen üzeri sınav kâbusu sona erdi. Tekrar kahveye uğradım, Turan abi Yalova’ya düğüne gitmişti biliyordum :)Çaycı abi nasıl geçti sınav diye sordu samimiyetle ve küpemi uzattı. Bende ona sınavda verilen kalem, silgi, kalemtıraş, şeker vs. ne varsa verdim. Buranın fakir bir gencine verirsin abi dedim. Sonra bir bardak çay daha ve Turan abinin verdiği son dal sigarayı yakıp, nasıl geri döneceğimi neredeyse tüm kahvenin anlatımıyla iyice öğrendim. Çay parasını zorla aldılar. Kapıya dek uğurlandım, çaycı abi ve bir abi daha el sallıyorlardı. Ne güzel bir gündü… Devamı var ama yazacak halim kalmadı :))

18 Haziran 2012 Pazartesi

Seks hakkında bilmek isteyip soramadığınız her şey



Mahallemizin o dönem tek üniversite okuyan insanı Ali abinin evindeydim her zaman ki gibi.Onun evinde kitapları vardı,hem de bir sürü bir sürü..hem o dandirik teybinde dinlediği kasetlerde hiç bilmediğim şeylerdi.o sebeple fırsat buldukça kapısını çalıp sümdüklenirdim.Aslında rahatsız olmuyor aksine seviniyordu onu sürekli rahatsız edişime.Ben ufkumu genişletmeye çalışan burnundan sümükler akan bir velet,Ali abi de  o veledin merakına hayranlık duyan üniversiteli bir gençti.Bulmuştuk birbirimizi işte :) yaşım 10 falandı sanırım, bir gün o dağınık kitaplığında ufacık bir sticker(yapışkanlı bant yahu) dikkatimi çekti.Ahh!ben tanıyorum bu herifi dedim.Nereden tanıyacaksın der gibi bakış attı ve umursamadan dersine döndü.Jack Nicholson’un Guguk kuşu filmindeki  şu çıldırma anı var ya o işte.Tabii daha henüz izlememiştim,bu batman’in jokeri değil mi abi diye sordum.Bir kez daha şaşkınlık yaratmıştım üzerinde.Sonra birkaç gün sonra sanırım gene kitaplığını karıştırırken “aaah!abi Wody Allen’ın yazar olduğunu bilmezdim yaw “dedim.Bana yazar olmadığını ama filmlerinin senaryolarının kitaplaştırılıp satıldığını söylemişti.Ee,seksen sonu doksanların başı o yıllar.Vhs videolar bile herkes de yok,madem öyle çok sevdiğimiz vudi abinin senaryosunu okuruz biz de di mi ama :)
Neyse sınavlarla boğuştuğumdan selam çakmak merhaba demek amaçlı taze taze yazıyorum şimdi servis edeceğim inanın.Aslında bu kitabı daha ayrıntılı anlatacaktım ama işlerim bitsin tekrar düzenlerim söz.
Aradan yıllar geçmişti bende beyazıd sahaflarda bu kitabı gördüm yerde bir tezgahta.Madem vudi abinin kaçar mı dedim.Hemde şimdinin parasıyla bir lira falan.o yıllar ikinci el kitap cennetiydi beyazıd ve çook ucuzdu.Filmi duymuş ama izleyememiştim.Sonra tıklım tıkış bir iett’ye bindim dönüşte.hani karşılıklı dört kişinin bakıştığı o koltuklardan birinde canhıraş kendime bir yer buldum.Kitabı açmamla cam kenarında oturan-sakalından anladığım kadarıyla bir hacı-tövbe estafurullahi çekti somurtarak.karşımdaki abla cıkk cıkk diye ayıplamaya başladı.direğe tutunmuş ayaktaki genç irisi abi ise neredeyse dövdüm dövecek.Bense okudukça kıkır kıkır gülüyordum,hatta bazen kahkaha.Buna ayar oldular sanıyordum ki kitabın ismi aklıma geldi birden.Üstelik okumadan evvel kapağına uzunca süre bakmıştım.”Seks hakkında bilmek isteyip soramadığınız her şey"  (not:elimdeki kitapta kapak türkçe ama nette bulamadım şimdi resmini)Bunu fark edince tırsmakla beraber kendimi tutamayıp daha bir gülmüştüm.Ne cins bir sapık sandılarsa beni :)efenim işte böyleee :) Okuyun okutun bence aralıksız gülmek garanti.Hem du bakayım neydi ha!mesela Sodomi ne demek orada öğrendiğim bir terimdi,öğrenmez olaydım ya..Söz ilk fırsatta daha bi güzel tanıtırım kitabı zaten incecik.Ama seyretmeniz ayrıca tavsiye olunur.Tüh! şimdi fark ettim de bağlantım gitmiş.Artık yarına kaldı n’apalım.Biliyorum ihmal ettim buraları telafi edeceğim.Sevgiler…
Bu kopma sırasında içeriği hakkında birşeyler daha ekledim,şöyle:
Afrodizyaklar işe yarar mı? (Bir saray soytarısı ile bekaret kemeri takılı Kraliçe'nin yasak aşkı anlatılır)
Sodomi de ise hastasının koyununa aşık bir doktorun öyküsü,
Bazı kadınların neden orgazm sorunu yaşadıkları,travestiler aynı zamanda homoseksüel midir ve boşalma konusunda beden neler yaşar gibi soruları mizahi bir üslüpla anlatır.Şu boşalma konusuyla ilgili türkçe altyazılı bir video vardı ama bulamadım ne yazık ki,bilenler orijinal dilinden dinlesin,ne yapalım :( Woody'nin daha sperm iken varoluşu sorgulaması,çıkmak istememesi ve yine her zamanki gibi kaygılarının tepe yapması onu yakından tanıyanlar için tam bir kahkaha fırtınası yaşatıyor hem okuyana hem izleyene.
Not: imla hatalarını düzeltecek vaktim olmadı affola...



burt reynolds abimizde pek gençmiş o zamanlar ... :)

(3 kasım 2013 tarihli gerekli dipnot: Görüyorum ki yıllar içerisinde neredeyse en çok tıklanan yazı olmuş,başlığından elbette :) Zaten amacım buydu.Vallah kardeş soramadığın ne varsa bilmiyorum ama yanlış adreste olduğun kesin.Fena mı canımmm ! bak bu sayede bir fil kritiği okudun.

9 Haziran 2012 Cumartesi

Karne 2


NOT: Burada Latif Demirci'nin harika bir karikatürü vardı.

Malum, dün okullar yılsonu tatiline girdi. Her birinin eline karne tutuşturuldu, kimileri sevinçle hatta övünerek, kimileri ise korku ve üzüntü ile gösterdiler karnelerini  ebeveynlerine. Karne almak güzel şeydi doğrusu, eksiklerimizi zayıf yönlerimizi görüyor ve düzelmesi için mücadele ediyorduk. Ya da kabulleniyorduk kimimiz, benim kafam matematiğe basmıyor gibi. Kabullenmekte iyidir,yani kişinin kendini bilmesi. Bir de şöyleleri vardır: “ Hoca bana taktı anne yoksa bu ders en az dört gelirdi karneye”. Bu tarz tipler tüm hayatları boyunca benzer argümanları kullanacaktır. İşyerinde yükselememesini patronuna,muhtemelen yürüyemeyecek olan evliliğini karısına yada kocasına,hâlâ geçmeyen öksürük nöbetlerini doktoruna,mahallesindeki parkta gölgesinde oturacağı bir ağaç olmamasını hükümete, hatta neye elini atsa kurumasının sebebini kadere dolayısıyla Tanrıya bağlayacaktır.İşte bu sebeple karne çok önemlidir.Okul çağınız geçmiş olabilir ama bu bir karne çıkarmanıza mani değil,hem korkmayın anne babanıza göstermek için değil.Sadece kendinize,belki daha çok korkmalısınız bu sebeple :) özetle hadi bakalım acımasız bir muhakeme yapma vakti gelmedi mi? evet,size söylüyorum mimlendiniz ;) sayfanda paylaşmasan da olur benim gibi,hatta daha iyi olur.Karneni hazırla ve bi düşün bakalım.Kolay gelsin :)
Merak edenler için ilk dönem karnem buydu.okuyan zaten önceden okumuştur ya :)
http://kafkayamektuplar.blogspot.com/2012/01/karne.html

ve yıl sonu karnesi :
Sağlık:iyi
Aşk: müfredattan çıkarıldı
Dostluk: başarısız
İnanç: zayıf
Özgüven: yerlerde
Uyku : biraz iyileşir gibi oldu
Olmazsa olmaz olan para :  cıkk!
Hadi aşkı bıraktık, peki … ? : cıkk !
Umut ? : fakirin ekmeği bee.
Kontör : -5,96 tl
Diş sağlığı: bolca çürük ve sigara sarısı,karası alı moru…
Arkadaşlarla ilişkiler : pff! olmasa da olur …
Vs.vs… : oldukça başarısız
İşte böylee… şimdi kalkıp bi  Türk kahvesi yapayım kendime,bir de sigara üzerine mmm..
Not: Yukarıdaki karikatür üstad Latif Demirci'ye aittir.


5 Haziran 2012 Salı

hıbır hayal mahsülleri ofisi



              İşte şu yukarıda gördüğünüz fotoğraftaki gibi kardeşlerimle beraber bahçemizin kömürlüğünde eski gırgır dergilerini açıp açıp büyük bir merakla okurduk. Daha doğrusu onlar okur ben daha okumayı çözemediğimden resimlerine bakardım. Meraktan çatlıyordum hemencecik ve kendi kendime çözmüştüm okumayı. Ortanca abim gıcık olmuştu ama çizmeyide çözmüştüm sanki. Hani yoktu bi Ernie Chan’dan farkım (çok mutevazıyız)Neden kömürlükteydik, eh! atamıyorduk eski sayıları her Cuma yayınlanırdı Gırgır sanırım.yani yılda 52 sayı,ben daha doğmadan yıllar önce abim biriktirmeye başladığından yüzlerce sayı vardı.Bunlara Fırt’ı Hıbır’ı falanda ekleyin,etti mi bin ikin adet..Annemde okumamızdan hoşnuttu ama iki göz gecekonduda nereye koyacaktık onca dergiyi.Nedense yağmurlu bir sonbahar sabahı abimle kömürlüğün uydurma çatısı altında telaşla dergileri kurtarmaya çalıştığımızı ve sonra gene okumaya daldığımız o günü hiç unutmuyorum.Çocukluk anılarımın en güzel kesiti belki de.
              Of! Biraz da hüzünlendim şimdi. Ders arasında öylesine can sıkıntısından yazıyorum. Birazda gün içinde Conan başlıklı yazıma(blog âlemi post diyor nedense)yapılan bir yorum fitilledi sanırım. Efenim şöyle diyeyim henüz dokuz yaşımda bir çocukken Hıbır’a ilk çizdiğim karikatürü posta ile yollamıştım, üstelik herkesten habersiz. Haftalarca yayınlanmasını bekledim, para durumu o günler nanaydı ne yazık ki her sayıyı alamaz olmuştuk bende bakkalın koyduğu standa gidip kaçamak bakışlar atardım. O da almayacaksan elleme velet diye çıkışırdı. Neyse yayınlandı mı bilmiyorum o vakit ve asla öğrenemeyeceğim ama bir gün eve adıma bir mektup geldi. Dokuz yaşında bir velede adına kocaman sarı bir zarfın içinde mektup geliyor, vay anasını…JEvde yoktum, mühim işlerim vardı.Sanırım arka sokakta misket oynamaktaydım.Mors denilen oyundaki başarımı mahallemize yeni taşınan uyuz çocuğa da kanıtlamalıydım.neyse ben yokum diye ne annem ne kardeşlerim mektubu açmamış bile,ilk o zaman öğrenmiştim başkasının adına gelen mektupların açılmayacağını.Eve geldim gülümseyerek abim bak lan Hıbır’dan yollamışlar dedi.Kocaman sarı bir zarf,aman Allah’ım bir çuval para olmalıydı kesin.Para para yollamışlar,birkaç karikatür yollamıştım,yayınlanmış ve işte bedelini ödüyor olmalıydılar di mi :P ULAN NE PARAGÖZMÜŞÜM O VAKİT,ŞİMDİNİN AKSİNE..
Neyse zarfı heyecanla açtım içinde nasıl bir karikatürist olunur bunla alakalı derginin özel hazırladığı bir kitapçık vardı.Belki birkaç şey daha,net hatırlamıyorum ama para yoktu elbette J Üzerinde Hıbır’ın mühürü bulunan o zarfta ve birkaç şey kayboldu bi şekilde yıllar içinde,eh! Bir yirmi yıl öncesi hatta daha fazla..Ama nasıl çizmem gereken,hangi malzemeleri edinmem gereken o kitapçık hâlâ durmakta. Aşağıda birkaç sayfasını taratıp paylaşacağım. Sonra o gazla gırgır, hıbır, zıpır vs… ne kadar dergi varsa çizimlerimi yolladım birkaç yıl, şu amatörler kısmında yayınlandı da hemen her seferinde. Hatta bir ara altı sıfırın atılmadığı o yıllar tam 1 milyar ödüllü yarışmada ön elemeyi geçenler arasına kalmıştım. Ahanda gene paraya bağlamışım gözü J yok ama ilk üçe girememiştim.
              Neyse efenim,büyüyordum bir yandan ve şu içinde hiç resim olmayan kitaplarda ilgimi çekmeye başladı.Yani hikâyeler,romanlar vb. Bu seferde yazmaya sardırdım.Burada pek göstermiyorum,göstermeyeceğimde J iyi yazarım ben vallahi yeminle…ama yok öyle net met,adam gibi baskıdan çıksın kitap şeklini alsın,hem para da vercekler di mi lan? Korsana hayırrrr! JEn azından benimkileri bandrollü alın yahu, olmaz mı? L Bu arada takipçilerimin sanırım iki kişi hariç hemen hepsinin karşı cinsten olduğu kolayca anlaşılıyordu da, okudukça anlıyorum ki birçoğu da Öğretmen..Hem de duyarlı kişiler sağ olsunlar,fırsat buldukça eğitimdeki arızalara burada değiniyorlar,çözüm yolları arıyorlar.
Çok sevdiğim blog  http://pelinpembesi-buket.blogspot.com/  portekizde ki eğitimle ilgili bir yazı paylaşmış bizzat gidip gözlemlemiş. Neden söylüyorum; yahu çizerdim güzel güzel, hoca aferin diyerek başımı okşar okulun panosuna asılırdı.ilk orta lise hep böyle oldu.Kompozisyonlarda da durum aynıydı.okulun her haftası Levent’in çizimleri kompozisyonları öyle panoda dururdu kuru kuru..Ulan bir yönlendirme,bir öneride bulunun bee…Şimdi o Portekiz’de ki okulda başlasaydım eğitim hayatıma yirmi yıl sonra bu bloğa yazıyor mu olurdum,yoksa çoktan birçok eser vermiş miydim.Ben ve benim gibi ne kabiliyetler heba olmuştur kim bilir ,en azından gelecek nesiller için harekete geçmeliyiz.Sakın ha kürtaj yaptırmayın,en az üç çocuk…bir de arkayı dörtledik mi tamamdır…
kapağın üstüne bir çok adres telefon numarası eklemişim zaman içerisinde o yüzden kırmızı ile karaladım taramada.
işte alınacak malzemeler falan,insan yollardı yahu :((


ergün ve hasan abi iş başındayken...

bu önemli gençler doğru kompozisyon örneği,çok işime yaramıştı.


3 Haziran 2012 Pazar

wake up neo !



Sokayım guguluna.İnternetin içinde bulunduğumuz milenyumun en kallavi afyon aracı olduğu ve bizi nasıl sömürdüğü hakkında uzunca yazıyordum.Derken…
Emici-Fırça: silindir biçiminde bir fırça ve emmeyi sağlayan küçük bir yardımcı motordan oluşan elektrik süpürgesi
Emici-fırçalayıcı: halıların tozunu almakta kullanılan ve yalnızca fırçaları bulunan emici süpürge
Emicikurtlar: Böcbil.yapraksolucanların eşanlamlısı.
Emik: şiddetli bir emmeden geride kalan iz
Emi Koussi: Tibesti’nin (çad)en yüksek kütlesi,3415 m. 14km. çapında dev bir patlama kraterinden oluşur.
BÜYÜK LAROUSSE sayfa no:3671
:)))açın ansiklopedi okuyun demek istemedim, böyle gerizekalı bir öneri yapacak değilim.Burada geçen zamana acındığımdan ve de tembelliğimden anlamanızı beklemek durumundayım,ne anlatmaya çalıştığımı...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...