21 Ağustos 2016 Pazar

Bir düşünce aldı beni düşünce


Edebiyat parçalamak kolay. Daha önceleri yazdığımı sanıyorum ölmeden önce yapmam gerekenler listem yoktu benim. Morgan freeman ve jack nicholson’ın başrolünü paylaştıkları bir film bunun üzerine kurgulanmıştı. Ziyadesiyle akabinde düşünmüş ve şu sonuca varmıştım. Bazı kitaplar vardı okunmayı bekleyen onları okumadan ölmek istemiyordum. Yani öyle sanıyordum; mesela Sartre’ın hürriyetin yolları üçlemesi gibi. Kaza geçireli 41 gün oldu iyileşmekle beraber hala yatağa mahkumum. Düştüğümde ölümle cebelleşirken çok şey düşünüyor insan. Birkaç dakika içinde yüzlerce şey… hatta yere doğru hızla düşerken bile,o birkaç saniye de dahi beyin müthiş çalışıyor.

“ eyvah düşüyorum, n’olacak şimdi,ölecek miyim ? çok yüksek kesin ölücem. Tanrım çok acıyacak,çok acıyacak.şurayı tutabilsem… niye hala düşmedim ? çok uzun sürdü. Çok erken değil mi, tam da her şey rayında giderken. Çok gencim,gençtim. Anneciğim kahrolacak. Özür dilerim anne beni affet…” sonra PAAT! Bir an kısacık bir an ufacık bir acı yok,sadece büyük bir şok. Ardından hala kulaklarımda çınlayan benden çıktığına hala inanamadığım müthiş bir çığlık. Daha detaya girip dramatize etmek istemiyorum durumu. Bağırışlarım kesildiğinde ve evet ölüyorum,buraya kadarmış dediğiniz noktada,tüm hayatını şöyle bir gözden geçiriyor insan. Sonrasında huzura kavuştum,iyi bir insan olarak ömrümü geçirdiğime kani oldum. Sanırım cennete gidecektim kendi terazimde, bu biraz rahatlattı. Sonra kurtarılmayı bekleyen o uzun dakikalarda, pişmanlıklar listesine geldiğinde sıra. Aklıma okunmayı bekleyen kitaplar falan gelmedi hiç. Birkaç aydır hoşlandığım bir hatun vardı, ona neden açılmadım diye çok kızdım kendime. Kimseyi kırmadığımı anladım bu iyiydi, ama beni kıran insanlara bunu bir kez bile dile getirmediğim için çok kızdım. Dostum şu lafın tavrın beni çok üzüyor bir daha yineleme en azından bunu bil. Kırılacaklar diye bunu dile getirememek,ama onlar acımasızca yapıyordu bunu.bunun kendime yaptığım bir haksızlık olduğunu anladığım için üzüldüm aslında. Daha keşfetmem gereken nice yerler kişiler ideler vardı. Yolculuğum daha çok başındaydı, keşke ertelemeseydim bazı şeyleri hiç. Daha görülecek yerler,içilecek şarap, sevişelecek kadınlar ve veriecek davalarım vardı benim.

Missery filmindeki yazar gibiyim bir nevi,yalnız psikopat bir bakıcım eksik. Bu süreci belki yazarak geçirmeli ama acılarla kıvranırken odaklanamıyor insan. Belki bir dürbün alıp arka pencereden karşı apartmanları inceleyip bir cinayet çözeyim diyeceğim ama nerde. Selalar okunuyor insanlar birbirlerini katlediyor alenen sokaklarda. Ben James stewart değilim burası da new york değil bir  Ortadoğu ülkesi maalesef.

İlk kez geleceğe dair planlar kurmaya başlamıştım hayatımda. Bu yaz İtalya’ya tatile gidecektim,dönüşte kendime ufak bir dükkan kiralayacak bir sanat atölyesi kuracaktım. İlk kez belki bunları yapacak maddi gücüm olmuştu ama hayat işte. Olmayınca olmuyor.şimdide iyileşince,koltuk değnekleriyle bile yürüyebildiğim zaman öyle planlarım var ki. Mesela artık İzmir’e kesin gidilecek, İzmir’i görmek bir yana o kadar çok arkadaşım birikti ki orda. Kimi eski tanışlar, kimi de sanalda yazıştığım yeni tanışacaklarım. Ankara’ya ATA’nın ve Banu ablanın ziyaretine mutlaka gidilecek mesela. Çok sevdiğim müthiş insan Fahri dayımın yanına, Vize gidilecek yerler arasında. Dayımı bir gün yazıcam neden müthiş dediğimi anlayacaksınız. Tabi evvela şu hoşlaştığım hatunu mutlaka bir kahve içmeye çağırmalıyım. Henüz adını dahi bilmiyorum ve belki de mizaç olarak hiç tipim değil ama bunu öğrenmenin tek yolu bu di mi  dostlar :) tabi bunların hiç biri kesin değil. Allah nasip ederse diyor ve tek elle yazdığım ve bu şekilde daha fazla durmama kırıklarım müsaade etmediği için yazıyı noktalıyorum. Hoşça ,sağlıkla kalın…
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...