6 Kasım 2016 Pazar

Bir hafta öncesi ve şimdi


Çok doluyum. Böyle zamanlarda çok tehlikeliyimdir, yazacaklarım tüm yaşam enerjinizi alabilir, bazılarınız bunu iyi bilir. Bu halet-i ruhiyenin beni yazınsal anlamda çok yukarı çıkardığı vaka ama neden sonra bunu yapmaya hakkım olmadığına karar kıldım. Ne kadar bilimsel olduğu tartışılır hatta hurafe; hani gribinizi en yakınınıza bulaştırırsınız da geçiverir. “hastalığımı sana sattım” diye bir deyim bile vardır. Burada belki bunu defalarca yaptım, doğru değil bu.

Geçen bir kitapla gittim tedaviye, internler meraklı gençler biraz edebiyat üzerine konuştuk. Fizyoterapistim ise edebiyat dünyasının çoğu başyapıtını yerden yere vurdu. Kendinizi zehirlemeyin falan gibi laflar etti kızlara. Haksız sayılmazdı, geçenlerde (benim geçenlerde kalıbım bir ila on yıldır ) ben değil miydim Sartre’lara Kafka’lara falan küfürler döşeyen. Şu sıralar okuduğum romanda bunla ilgili çok güzel bir alıntı vardı, bir dakika bakıp aynen yazmalıyım : “ öteden beri Cenab-ı Hakk’ın insanlara bu hayatı yazmak için değil, iyi kötü yaşamak için bahşettiğine inananlardanım. Zaten yazılmış şekli mevcuttur. Nezd-i ilahi’deki nüshasından, kaderimizden bahsediyorum.”  Hayır, illa yazacaksa insan, umutvar şeyler yazmalı. Allah aşkına mesela hangimiz Raskolnikov gibi dolaşmadık gençliğimizin ilk birkaç yılında. Ya da Turgut Özben gibi? Bunun ne faydası oldu bünyede, örnekse ben en verimli yıllarımı Beyoğlu’nda berduşluk yaparak geçirdim o vakit.

Birkaç aydır ki bu süre nekahet dönemime denk geliyor, en büyük ibadetin bize verilen bu ömrü layıkıyla yaşamak olduğuna inanıyorum. O zaman diyeceksiniz ki neden dolusun be arkadaş? Geçen yıllarıma üzülüyorum birincisi bu ve biliyorum ki bunu düzeltemem. O zaman bunun üstünü çiziyoruz. İkincisi ve vahim olan ise şu layıkıyla yaşama mevzusu… Henüz yabancısı olduğum bir şey bu, zorlanıyorum ama eminim üstesinden gelicem. Hani atraksiyonsa layıkıyla yaşamak belki birkaç ömürlük yaşamışımdır çoğuna göre. Ama benim anladığım bu değil, etrafımı kalın tuğlalarla döşedim bunca yıl, incinmekten korktuğum kadar incitmekten de korktum. Hayatın içinde bunlarda yok mu peki, elbette var. O halde dokunmalı, dokunmalarına müsaade etmeli.

Üstelik ateşimde var ne duruyorum karanlıkta?



ŞİMDİ

Üstteki yazıyı yazalı bir hafta falan oldu sanırım. O gün internetim yoktu sonrasında ise ben evde yoktum. Ayın birinden beri sigara içmiyorum, demek bırakmak için humerus kemiğimin tam iki kez kırılması lazımmış. Evet doğru okudunuz kolum gene kırıldı, nasılı boş verin tam bir talihsizlik. Gene acile düşüp aynı hastanenin aynı oda ve yatağına düşmek ise bu kadar tesadüf olamaz dedirtiyor insana. “Ortopedi 702/3’ün gülü n’aber” dedi hekim arkadaşlar.  Koluma bireys denilen fiberglas bir alçı takıp taburcu ettiler. 15 gün sonra kontrol edip bir karar verecekler. Dua edin tekrar ameliyat olmadan hallolsun. Aynı kolun 3. Bir operasyonu kaldırabileceğini sanmıyorum.


Bunca talihsizliğe rağmen üstteki yazının son paragrafına uymaya çalışıyorum. 15 gün sonrasını yaşayarak bugünü kahredemem doğrusu. Her şey Allah’tan, başka söz bulamıyor insan. Kitap okuyor, film izliyor, günlük gazetemi okuyup kahvemi yudumluyorum. Çünkü biliyorum ki her yeni gün bir mucizedir. Diyecek çok şey var,yutkunuyor ve noktalıyorum. Sevgiler…

                                                                Umarım bir gün tekrar...

4 yorum:

  1. Söylenecek her şeyi söylemişsin zaten... Dipten sonra ivmeyle yukarı itilir insan diye ekleyeyim ben de. Tekrar geçmiş olsun...

    YanıtlaSil
  2. Umarım haklı çıkarsın Narda..

    YanıtlaSil
  3. İlginçtir ki, yakın geçmişte buna benzer şeyler düşündüm ben de... İnsan gibi yaşamak, insan olmak, kimseyi kırmamak, üzmemek ve keşkesiz yaşamaktı hedefim. Pazartesi olsun başlarım da, salı bırakmasam bari:)
    Geçmiş olsun tekrardan.. Umarım ameliyatsız iyileşir kolun.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...