29 Mayıs 2017 Pazartesi

tavsiyesi olan ?

İyi şeyler yazmayı ne çok isterdim, gerçekten isterdim. Emin olun iyi bir insansanız -  kim kendine kötü diyor o da ayrı bir konu ya- bunun mükafatını kesinlikle uzun vadede alıyorsunuz ama çook uzun bir vade de ve iş işten geçmiş oluyor. Gene her şeyin ters gitmeye başladığı bir döneme girdim ve çoğunuz tecrübe etmiştir hep arkası arkasına gelir bu terslikler. İyi niyetim hep salaklık olarak algılanıyor ve öyle muamele görmeye başlıyorum bir süre sonra. Belki de haklılar, belki de gerçekten salağın tekiyim zaten arada öyle ince bir çizgi var ki. Çevrem kurnazlıktan hiç nasibimi almadığımı söyler durur, bu da saf demenin daha kibar bir yolu olsa gerek. 37 yaşıma gelip hala az da olsa kurnaz olamadıysam bundan sonrası için hiç umut yok bence. Aslında tecrübesizlikten kaynaklanıyor belki tüm bunlar, doğru dürüst neyi tecrübe ettim ki şu hayatta. Sebebi çoğunluk korkak mizacım, gerisi ise hayatla pek haşır neşir olmaktan kaçınmam olsa gerek. Bu ikisi de aynı şey ya. Eksiklerimi zaaflarımı biliyorum bu aşikar. Peki neden düzeltemiyorum ? Lan yarından tezi yok bir tavır alayım diyorum, onu bile her seferinde yüzüme gözüme bulaştırıyorum.


Çalıştığım yerde bir takım sorunlar yaşıyorum sayın okur, yani aşk meşk değil. Neden aşk meşk değil zira onu hep öteliyorum da ondan. Yoksa az kafanızı şişirmezdim burada. Sanırım mobing uygulanmaya başladı bana karşı, gerçi bu ne cesaret anlamış değilim. Zira ölümcül bir iş kazası geçirdiğimi okuyanınız bilir. Şükür bir şeyim kalmadı pek, ama öğrendim ki on yıl süre ile dava açma hakkım saklı ve kazanacağım da malum. Ya aksini düşünüyorlar, ya da söz konusu mobing falan yok ,ben yanlış yorumluyorum. Neyse her halükarda zaman her şeyi gösterecektir, şimdilik aport ta beklemedeyim. Dale Carnegie usta hep bu gibi durumlarda en kötüsünü düşünmemizi tembihler ve o düşüncen gerçekleşirse ne olacağını, nasıl hissedeceğini sorgula der. Sanırım en kötüsü beş kuruş tazminat koparamadan işimi kaybetmek olur. Hee…? He’si şu, belki sol kolumun güçsüzlüğünden yeni bir iş bulmak zor olacaktır, ama imkansız değil. Sonuçta hayat devam edecek o veya bu şekilde. Yani amansız bir durum değil. İşte bu noktada carnegie : “ bak gördün mü evlat o kadar da kafaya takmaya değmez, hadi yat zıbar şimdi” der. İyi geceler :)

Not: belki böyle sık yazarsam siz kapa kapa dersiniz diye düşünüyorum :)

26 Mayıs 2017 Cuma

gece gece


İşte gene gece oldu, düşünüyorum da sanırım beni hayata bağlayan en kuvvetli şeylerden biri günün sonunda geceye kavuşacağımın bilinci. Bu cümleden hareketle anlaşılıyor ki gece benim için bir zaman diliminden, basit bir fiziksel durumdan çok öte bir kavram. Kişinin kendisiyle baş başa kalabildiği ender anlar diyenler var bilakis; gece odam, şu küçücük odaya kimler neler sığıyor. İşte soluma bakıyorum ve çocukluğum yanı başımda. Hemen karşımda ki duvarda pişmanlıklarım, artık aramızda olmayan dostlarım akrabalarım… bir sandalyede ilk aşkım oturuyor, diğerinde son aşkım birbirlerinden habersiz. Bugünlerde aklımı çalan şu kız ise, o birden fazla. Odanın dört bir yanında sanki, akvaryuma, televizyona, pencereye, hatta tavana bakınca bile onu görüyorum gibi. O kadar çok ki, korkutuyor, bunaltıyor beni. Allah’tan gün be gün azalıyor sayısı. Gün içinde yaşadıklarım (ki bunun çoğu işyerinde yaşadığım sorunlar) şanslıyım ki hep arkamda. Görmüyorum ama ensemde hissediyorum rahatsız edici nefesini. Gece odama nerdeyse hiç iştirak etmeyen şey geleceğim diyebilirim. Hani pek az uğrar kendileri, geldiği zamanlar ise hep neşemi kaçırıverir. Zaten en büyük kaygım hep gelecek üzerine olmuştur. Odadaki tüm bu kalabalığa rağmen ve duvara astığım kol saatimin kadranının sürekli aktığını görsem de ( kol saatimi duvar saati yaptım) nedense gecenin hiç son bulmayacağına, anın donduğuna inanırım. Ayrıca bu gece soğuk, soğuk geceleri hep daha fazla sevmişimdir. Üşüme hissini hep yaşadığımın en büyük kanıtı olarak görürüm, üşüyorsam yaşıyor olmalıyım değil mi ? hem melankoliktir üşümek, yalnızlığını anımsatır insana. Hem de gerçeğe döndürür insanı. Öyle ya şu odanın her yanını kaplayan hatun kişi şu an gerçekte yanımda olsaydı üşüyor olmazdım sanırım. Hem fiziksel hem de tinsel bakımdan ısınırdım sanırım. Ama yo..! sırf ısınacağım diye kendimi sonunda parça parça olacağım bir maceraya atamam doğrusu. Ulan açarım kombiyi olur biter kardeşim, hatta ahanda açıyorum, açtım.  Evet daha fazla saçmalamadan yazıyı burada noktalayalım. Şimdi sırada televizyonu açıp öyle aptal sapsal bakınırken uykuya dalma zamanı geldi. Ops! Unutuyordum 45 dakika sonra kapanmaya programladık mı tamamdır. Hayda pil bitmiş, dur şu pilleri  çiğneyeyim ben. He he :) oldu. Hadi iyi geceler…

23 Mayıs 2017 Salı

Tutunamadım...


Bu kaçıncı sigara, bu kaçıncı kaçış ? kendimden, aşktan, yaşamdan. Acaba bu kaçıncı izmarit yüreğime bastırıp söndürdüğüm ? Kimin, neyin yarasıydı acaba bu amansız  dizginlerim. Yoksa bir yekünün eseri mi tüm bu garabet. Dün nasılda mutluyduk birlikte sohbet ederken, ya bugün ? şimdi ben bu satırları yazarken, garibimde günün muhasebesini yapıyor, nerede ne yanlış yaptım diye düşünüyordur. Senin bir suçun yok güzel kız, belki üstat Attila İlhan’ın şu dizeleri yardımcı olur :

Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.

Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
Dağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.

Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Benim için kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim


Daha nasıl izah edebilirim güzel kız,yorma beni, anla n’olursun. Hiç başlamadan bitmesi inan en iyisi senin, benim için. Bakışlarımdan anla, bakmayışlarımdan. Sözlerimden anla, susuşlarımdan… Şanslıyım ki çok güzelsin, uzun sürmez başka birinin bunu fark etmesi. Emin ol çabuk unutacaksın beni, ben mi :) beni boş ver. Bir sigara yakar gecenin karanlığında kaybolurum.

16 Mayıs 2017 Salı

Mır mır mır....!



Belki de uzun zamandır doğru yaptığım tek akıllıca iş bu bloğu açmak oldu. Evet, zaman zaman tümden kapatmayı düşündüğümü buraya defaetle yazdım. Ve hala bu fikir tazeleğini koruyor. Sanırım zamanında  en az yedi yıl düzenli olarak günlük tutmuş biri olarak buraya da istesem periyodik olarak bir şeyler nakşedebilirim. Lakin ikisi çok farklı şeyler, güncelerime adeta kusuyordum ve genelde çoğunluk kendim ile ilgili şeylerdi. Blog da bunu yapamazdım,çok bencilce olurdu. he madem belli bir mesai harcıyorum,bari bir işe yarasın bu düşüncesinden hareketle sinema tiyatro edebiyat kritiklerinde bulundum bir ara. Yazıların arasına çaktırmadan siyaset soktum. Hiç olmazsa bir farkındalık yaratma amacı güttüm. Başarılı oldun mu emin değilim, zarar vermediysem ne ala diyorum. bu dezenfarmasyon çöplüğünde gereksizce yer kaplıyorsam çok üzülürüm. İstatistiklerime bakıyorum,okul zamanları sanırım bazı kitap kritiklerindem faydalanıyor gençlik. Belki de kötü bu,basitçe kolaya kaçmalarına yardımcı oluyorum belki istemeden. Gerçi bunu düşünerek yazıyı eğip büküyor ödev formatından çıkarmaya ayrı bir özen gösteriyorum.

Neden mi yazıyorum bunları, sanırım gene  bir durum muhakemesi yapıyor olmalıyım blogun geleceği hakkında. Özellikle ilk başlarda çok özelimden bahsediyordum.diyorum ki; Levent kapama, sadece bunları sil gitsin.Şahsen kimsenin bloğuna girip eski yazılarına göz atmıyorum ama yapanlar var bunu biliyorum.Hadi onu da geçtim,ne yapıyorum ben burada,instagram da ne yapıyorum diğer sosyal mecralar da ? İnternette ne yapıyorum,hadi diyelim böyle bir teknoloji var mümkünse bir şeyler öğrenmek için kullanmak daha yeğ bir durum değil mi? Kendim dahil insanların söyleyecek ne çok  lafı varmış meğer,ne çok fikir. Oysa bilginin olmadığı yerde fikir olur mu hiç, hele ki zikir ? Facebook'u sıkıldığım için sildim snıyordum ama yoksa bende okumaya erinen kitleye mi dahil olmaya başladım. İnstagram'da resimlere bakıp geçmek çok daha mı kolay gelir oldu. Gazete okumayı bıraktım doğrudur,internetten pek köşe yazarı da okuduğum söylenemez artık. Ancak biliyorum, bunda son referandumdan öyle veya böyle evet çıkması büyük bir etken oldu. Mağlup olmayı kabullenmekte bir erdemdir,kaybettik işte. Artık ne önemi kaldı siyaset yapmanın. Buraya yazmanın zaten bir ehemmiyeti kalmadı, belki de zaten hiç yoktu. Şayet devam edeceksem kendime bambaşka bir format bulmalıyım. Kafam da kabataslak bir şeyler var ama sanırım netleşirse bir sonraki yazımda göreceksiniz. Ya da bir sonraki yazı asla olmayacak. Emin olduğum tek şey sizin bundan bir kaybınız olmayacağı ve benimse ufakta olsa bir kazancım olacağı. Nedir o, buraya harcadığım süre elbette. Tabii bu süreyi ne şekilde değerlendireceğim o da ayrı bir konu.
Tv kapalı yani radyosu açık,radyo voyage. As time goes bye çalıyor. Akvaryumuma bakıyorum,balıklarım pek bir mesut umarsızca süzülüyorlar suyun içinde. İzlenmeyi bekleyen dvdler rafta öylece duruyor ama sinema da izlenmeli sinema di mi. O zaman şu bana göz kırpan kitaplara odaklanmalı artık. Ah yanıbaşımda duran dumanı tüten çayı ve sigaramı nasıl da unuttum. Oda,evren bana kitap oku diye bağırıyor ve ben bu salak aletin başındayım. Ulan yoksa aydınlanıyorum mu ben şimdi ne :) Madem bütün imkanlarım tamam o zaman hadi sağlıcakla kalın. ( bütün imkanlarım tamam tümçesinden sonra aklınıza abone şarkısı geldiyse üzgünüm okur siz d en az benim kadar yaşlısınız :) bye bye...
Not:Bolca imla hatasına maruz kaldığınız bir yazı oldu,özür dilerim.

12 Mayıs 2017 Cuma

bwebbefnwwkgnglw


Naber? yazacak bir şeyi olmadan da geçilir mi yazının başına,eh! şu an bunu yapmaktayım demek ki olabilitesi varmış. ne anlatsam ki... vallahi beni soracak olursanız iç güveysiden halliceyim işte. iş güç falan derken günler akıp geçiyor. acaba ehliyet mi alsam yoksa şu metal dekorasyon atölyesini mi açsam ikilemi içerisindeyim, hepsini sittir et senelik izninde bir İtalya seyahati yap diyor bir yanım. doğrusunu söylemek gerekirse hiç yurt dışına çıkmadım ve ileride evlenmeye falan kalkışırsam (niyetim yok ama belli mi olur ) bir daha bunu hiç gerçekleştiremeyeceğime adım gibi eminim. İşte insanda çük kadar para olunca böyle apışıp kalıyor. dur bir neden sonuç ilişkisi yapayım,siz de belki yardımcı olursunuz :

EHLİYET : neden ehliyet istiyorum ? Vallah arkadaşlar yaşla mı alakalı bilmem artık toplu taşıma ile dolaşmak öyle zor geliyor ki bünyeme, ki İstanbul'da yaşadığımın altını çiziyorum. Biliyorum diyeceksiniz ki,araba aldın bu sefer de park sorunu falan,onu da düşünmedim değil ama ne bileyim yahu. Hem belki araba ile turlamanın da rehabilite edici bir yanı vardır.Tamam gülmeyin İstanbul trafiğinde sinir sahabısı olur insan biliyorum. yahu ne bileyim zaman zaman bizim Trakya taraflarına gece yolculukları falan yaparım belki diyorum. yani ulvi amaç biraz olsun kafa dağılsın.

ATÖLYE: neden atölye ? yahu benim baba mesleği demir doğramacılık,yani bir soğuk demir doğrama ustasıyım ben aynı zamanda. iki vardiyeli bir işte çalışıyorum ve sadece cuma günleri izinliyim. Eh onda da şehri gezmek zul vallahi. sakın ticari taksi falanda demeyim,ipneler havaalanı yolcusu veya yabancı değilsen almıyorlar arabaya,şikayet falan tırt. diyorum ki madem durum böyle sabahçı olduğum vardiyelerde gider dükkanımı açar, küçük dekoratif şeyler yapar,rahatlarım.Öte yandan internet üzerinden satışını yaparım,para kazanırsam ne ala,kazanmaz isem sittir et. aylık azami 400 lira kira verebilirm bir dükkana. İnanın ayda dört gün olan izin günlerimde sadece beyoğluna gitsem bir sinema,yemek,kahve falan yapsam bana bunun yekünü yedi sekiz yüzü buluyor. yani para kazanmasam bile dükkan açmak daha karlı. yani ulvi amaç gene biraz kafa dağılsın.

İTALYA SEYAHATİ:  İlla İtalya olacak değil ya,yurt dışı olsun yeter kanaatindeyim. Diyelim bir hafta on gün falan kaldım. Dükkanın bir yıllık kirası veya ehliyet ile arabaya harcayacağım para  bu geziyle bitecek. Neden seyahat, tabi ki gene kafa biraz dağılsın,yoksa ülkemin suyu mu çıktı.
Aslında yazarken anlamış bulunuyorum ki benim tüm dertim kafamı azcık olsun dağıtmakmış be. Ve bildiğin bunu yapabilmek için bile bir bütçe gerekliymiş iyi mi :) Vallah sütten ağzım yanmamış olsa ulan Levo yap bi manita bak nasıl dağılıyor kafan diyeceğim :) ama yok cık olmaz! hatun gezmek ister eh dolmuşla gezecek değiliz bu yaştan sonra, yani gene araba. en kötüsü arabası olan bir hatun olmalı. Ayrıca mekan gerek,zaman gerek,kaprislere göğüs germek gerek vesaire... yahu ne yapmalı ?

Ben gene şu yukarıdakilerden birine odaklanayım en iyisi. Gerçi geçen tüm bunları bünyesinde barındırabilen bir kadınla tanıştım,müşterim. genetik bilimci 25'lerinde bir hatun. Avm'nin rezidansında yalnız yaşıyormuş, sanırım arabası da vardır. Üstelik o da yalnızca haftanın bir günü izinliymiş. öff aman...! sen aç bir atölye keyfine bak moruk, eminim tutacak o iş. Sonrasında araba falanda alırsın. Hem ne yurtdışı seyahati, bu yaz rotan öyle veya böyle İzmir olacak unuttun mu. Tamam tamam,fikrinize ihtiyacım kalmadı sanırım. kusura bakmayın vaktinizi çaldım istemeden. Yani paylaşmasam da olur artık bu yazıyı,ama o kadar yazdım yahu. Hadi hakkınızı helal edin. İyi haftasonları :)

7 Mayıs 2017 Pazar

napiim tabiatım böyle


Favori listesi yapmak güçtür.Söz konusu sinema ise mutevazı olamam Türkiye'de bu konunun en iyi ilk beş kişisinden biriyimdir ( aslında mutevazılık yapıyorum) Buna rağmen benden bir top 10 falan istense apışıp kalırım. Zira zamana ve mekana göre değişkenlik gösterir böyle şeyler. Aslında hiç yazasım yoktu ama momentos bir yazı paylaşmış,o da buradan görmüş. Sizden 30 şarkılık bir liste isteniyor,yalnız Allah'tan top 30 falan değil. şarkıların size neler hissettirdiği sorusu üzerinden bir nevi şu mim denilen saçmalık benzeri blog yazarını biraz tanıma niyeti güdüyor gizliden. İşte söz konusu fotoğraf hemen aşağıda, ben biraz süsledim ve tam 21 dakikada yani üzerinde fazlaca düşünmeden sıralıyaverdim. Böyle daha hoş oldu sanki. Gene de liste hazırlanırken yarım kalan aşklar,eski dostlar,güzel anılar  falan akla geldi istemeden.

1. amy winehose - back to black
2. depeche mode- little fiften
3.norah jones-somewhere over rainbow
4. uşaklı kız
5.eagles- hotel california
6.kaoma- lambada
7.portishead-roads
8.elvis costello- she yada gene amy ve rehab
9.kargo-yıldızların altında
10.cem karaca-çok yorgunm
11.kim ne derse desin
12.ice mc-cinema
not: ay vallah bu linkleme işi ne zormuş yahu bazılarını atlayacağım siz bakın artık :)
13.hepsi ve bad :)
14.leonard cohen- dance me...
15.lost fingers- pump the jam
16.müfreze
17.sen küçücük güzel bebek-seden gürel
18.Diana ross- upside down (bu biraz vakit aldı)
19.Orson welles- i know...
20.bob dylan-one more cup of
21.beatles- michelle
22.eye of tiger :)
23.Mehmet Güreli-umurumda
24.the police
25.janis joplin-summertime
26.Giden sevgilerin ardından
27.toxicity- sistem of down
28.akrep nalan- sarhoş
29.Barış manço-bugün bayram
30.teoman 

iyi pazarlar...

2 Mayıs 2017 Salı

İki nihavend bir öykü




Kaç zamandır şu yukarıda çalan şarkıyı dinliyordum acaba? (okurken değil,sonunda dinleseniz daha iyi )Üç gün, bir hafta, bir ay. Terk edilmenin bu denli acı verdiğini bilseydim, hiç açar mıydım gönlümün kapısını. Bunca zaman herkesten kaçmış, en sonunda buldum sanmıştım Fikret abinin dizelerindeki gibi. Ne zamandır uykusuzdum kim bilir, işsizdim bir de üstelik yani yolsuzdum. Sigaranın dumanına hasrettim, param yoktu ve o da çekip gitmişti. Bir kahve köşesinde günün tükenmesini bekliyordum her zamanki gibi. Erhan çıkageldi birden, elinde iki battal boy poşet, dolu dolu. İçindeki afişleri dağıtıp üç beş yevmiye alacakmışız, çaresiz kabul ettim. Gene bir avm açılışının reklamıydı sanırım, emin değilim. Dağıtmaya başlamıştık, anımsıyorum güneş umarsızca yakıcı ve parlaktı. Kocaman anteni olan telefonum çaldı, şaşırdım doğrusu. Kim neden beni arardı ki, ben ki fakirlerin en fukarası, tutunamayanların elebaşı.  Abi o sevdiğin gazeteci vardı ya, mahkeme sonuçlanmış iki kez ağırlaştırılmış müebbet cezası vermişler dedi telefondaki. Afişleri bıraktın mı Erhan’a haber verdin mi hatırlamıyorum, oraları kopuk. Kendime geldiğimde güneş batmaya yüz tutmuş ben bir ağacın dibinde istifra ediyordum. Nasıl olur, tek suçu Atatürk’çü, laik, cumhuriyet sevdalısı bir vatansever. Eh bende aynı fikirleri savunuyor, çevremdekilere anlatıyorum. Tek farkımız varsa o daha geniş kitlelere hitabet şansına sahip. Demek devletin gözünde bende aynı cezayı hak ediyordum, üstelik idam kalkmamış olsa idam mahkûmuyum ha öyle mi? Kafamda sürekli bu sorular dönüyordu. Arada bunca hengâmenin arasına gene de girmeyi başarıyordu şu beni terk eden hatun, uşaklı hatun,(hani şu doktor) tanıdığım tek uşaklı insanoğlu. Aylarca savunmasını isteyen hâkimlere tek bir soru sormuştu: neyle yargılanıyorum, suçum ne? Söyleyin ki savunmamı verebileyim. 21.yüzyılın başında canlı kanlı, adeta Kafka’nın Dava adlı romanı ülkemizde vücut buluyordu. Okuyan bilir K. son ana dek neyle yargılandığını çözememiş, nihayetinde suçlu bulunmuştu. Suçluyduk işte neyi sorguluyorduk allasen! Düşünüyor, sorguluyorsan bundan daha büyük bir suç olur mu hiç? Eve döndüğümde sabaha dek uyuyamadım, memleketin hali beni seslerle uyandırıyordu, tıpkı Melih Cevdet’in mısralarında anlattığı gibi. Beri yandan şu kız, ah sen ah! Bir ara uyuya kalmış olmalıyım sabaha karşı, kapının delice yumruklanma sesine uyandım. Kapıyı açtım gözlerim kan çanağı ve bitik bir haldeydim. Karşı komşunun kızıymış kapıyı yumruklayan, yüzü bembeyaz dairesinin kapısı ardına dek açık, konuşamıyor. İçeri girdim, anladım ki babaannesi hayata gözlerini yummuş. Hayat ne garip, karmaşık, ölüm en yalın gerçek. Günlerdir uykusuz, aşk acısı çeken, üstelik memleketin haline yanarken kafamı zorla toparlayıp acili aramayı güçlükle akıl edebilmiştim. Suratım ne haldeydi kim bilir, acilciler beni teskin etmek için birkaç söz söylemeye başlamıştı. Oysa ölen kadın daha dün gelmişti şehre ve sadece bir an görmüştüm. Sanırım yakınım sanmışlardı, oysa memleket elden gidiyordu, aşk bir yalandı, bense en hafifinden potansiyel bir suçlu, işte bunların acısı yer etmişti yüzüme.

Akşama doğru B abla telefon etmişti. Ergenekon’dan içeride tutuklu bir komutanın eşi Ankara’da bir devlet bankasının müdürü olarak 20 yıldır görev yapmaktaymış. Eşini böyle bir zamanda yalnız bırakmamak adına İstanbul’a tayinini istemiş. En kötüsü kabul etmemişlerdir diye düşünüyorsunuz değil mi? Hayır efenim, bırakın kabul etmeyi kadıncağızı doğuda bir yere atamışlar cevaben. Ah be ablacım neden verdin ki şimdi bu haberi diyebildim. Her şey böyle mi üst üste gelebilir. Bırakın müslümanı hangi insan evladı bu kadar gaddar olabilir ha dostlar? İnsanlığa karşı son umut kırıntılarımı da çok mu gördünüz de süpürmeye kalkarsınız?


Aradan yıllar geçti, biliyorsunuz bir PARDON denilip salınıverdi hepsi. Geride onlarca acıdan kanser olan, ölen, gururundan intihar eden insan öyküleri kaldı bir utanç eseri olarak. Neden bilmem anlatmak istedim bunları. Allah’a şükür bir kinim falan yok bunları yaşatanlara, kin kötü bir duygu, ölümcül. Gene Allah’a şükür her zamankinden daha umutluyum gelecek namına. Yurdum insanını, vatanımı eskisinden de çok seviyorum. Ama akla geldikçe acıtıyor be dostlar,acıtıyor...



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...