31 Aralık 2017 Pazar

Seni tanıyabilir miyim ? ( MİM )



1. Kaç yaşındasın,mesleğin nedir ?

Hmm! kaç yaşındayım ? Sayılı günler sonra 37 sona erecek. Fiziksel olarak yirmilerimde zihinsel anlamda ise çok daha yaşlıyım sanırım. Neyse uzatmayalım bu bahsi. Mesleğe gelince para kazandığım iş ise kasıt; bir yapı market çalışanıyım. Ama altın bilezikse denilen şey , babadan demir doğrama ustasıyım. Neyle alakadar olduğum ve ne iş yaptığımsa yanıt sanırım bir düşünürüm.

2. Nerede yaşıyorsun ve en sevdiğin yerin fotoğrafını paylaşır mısın ?

İstanbulluyum ve başka bir yerde de yaşayabileceğimi hiç sanmıyorum. Sadece yaşadığım değil ait olduğum yer burası. En sevdiğim yerin fotoğrafına gelirsek, yok öyle bir yer. Yani öyle spesifik bir yer yok,bu şehrin her yanı ayrı bir güzel benim için.

3. Günlük hayatta seni mutlu eden şey nedir ?

Bir kaç sene önce olsa buna çok daha farklı cevaplar verebilirdim muhakkak. Lakin yakın geçmişte ölümcül bir kaza geçirdim ve şimdi anlıyorum ki sağlıklı olmak ve yaşamak mutlu olmak için yeterli. Ama şu dizeler de yardımcı olabilir buna :

Yaşamak güzel şey doğrusu
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün
Hele kar gibiyse alnın
Yani kendinden korkmuyorsan
Kimseden korkmuyorsan dünyada
Dostuna güveniyorsan
İyi günler bekliyorsan hele
İyi günlere inanıyorsan
Üstelik hava da güzelse
Yaşamak güzel şey
Çok güzel şey doğrusu.

4. En sevdiğin meşguliyetin,hobin nedir ?

Yazmak büyük keyif veriyor doğrusu, hep öyleydi. Masa lambasının ışığının altında gecenin en dibinde, dertlerin en gücünde iken ( ki o saatler de hep öyle olurum) radyodan gelen nağmeler eşliğinde sigaramın gri dumanını odama doldurup yazmak ne keyiftir yahu.

5. Evinin en sevdiğin köşesinden bir fotoğraf paylaşır mısın ?

yahu altı metre kare bir oda da ikamet ediyorum zaten neresinin fotoğrafını çekeyim size :) İşte kitaplığım,bahsettiğim üzere çalışma masam,akvaryumum ve televizyonum var tüplüsünden. Ama bir dakika durun buldum ne paylaşacağımı, buyrun efenim :)



6. En sevdiğin kitap ve ondan bir bölüm paylaşır mısın ?

Aslında buna da tek bir cevap verebilmek öyle güç ki, var mı yapabilen hayret ! Neyse sayfamın adına yakışır olsun bari. Kafka ve Dava;

"Ayrıca size davalı olduğunuzu da söyleyemem, daha doğrusu, davalı olup olmadığınızı bilmiyorum. Tutuklandınız, bu doğru, ama bundan fazlasını bilmiyorum." (tanıdık geldi di mi ?)

7. Şahit olduğun bir mucize var mı ?

Ne komik bir soru bu :) mucize mi arıyorsunuz, aynaya bakın yeter bence ;)

8. En çok görmek istediğin ülke hangisidir ?

Önceleri Prag derdim, ama şimdiler de eminim ki kesinlikle gitmek isteiğim yer İtalya. Avrupa'da hemen her şehir olabilir aslında.

9. Sana göre en büyük başarın nedir ?

Yine bir kitaptan alıntıyla vereyim cevabımı ;
Sorarlarsa, ''Ne iş yaptın bu dünyada?'' diye, rahatça verebilirim yanıtını: Yalnız kaldım. Kalabildim! Altı milyar insanın arasında doğdum. Ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından..

10. Ölmeden önce yapmak istediğin şey nedir ?

Anlamak...

Not: itiraf ediyorum, bu mimi sırf sayfa boş kalmasın diye yaptım. Yakında düzenli bir şekilde aranızda olmaya çalışacağım dostlar. Ben momentos abla da gördüm o da kitemithanem isimli blogdan görmüş sanırım. İsteyen yapabiliyor herhalde, ben öyle yaptım vallahi. Senenin son yazısı bu olacakmış demek. Herkese mutlu huzurlu sağlıklı bir yeni yıl diliyorum. Sevgiler...


17 Aralık 2017 Pazar

Ne dersiniz? Haydi müziği sadece blogger'lara ait bir mekan yapalım ;)


İyi geceler arkadaşlar,gün itibariyle evime nihayet internet bağlandı. Artık eskisinden çok daha sık aranızda olacağımın müjdesini vereyim öncelikle. Ya da kötü haber mi bilemedim :) orası sizin tasarrufunuz artık. Neyse konuyu fazla dallandırıp budaklandırmadan sadete geleyim. Hemen her mesai bitimi kendimi güzel bir Türk kahvesiyle ödüllendirdiğim çok sevdiğim bir cafe var. Cafe Marjin. Garsonundan, baristasına kasiyerine kadar hepsiyle arkadaşlığım var sağolsunlar. Müdür yardımcılarını ise ayrı bir severim,sanattan siyasete çoğu konuda fikir teatisi yapabildiğim genç bir arkadaş. Ne zamandır benden cafenin müziklerini benim oluşturacağım bir liste yapmamı ister. Konsept şu; öncelikle sadece Türkçe müzik olacak ve sanırım benden beklentisi, yaş ortalaması 20 olan müşterilerin pek aşina olmadığı bir liste ister. Pop jazz alaturka (sırtımda yamalı bir hırka.... ( ha bunu da eklemeli ) fark etmez. Ben bir iki saattir uğraşıyorum ve sonunda 30 şarkılık bir liste yaptım. Ama işin gerçeği yabancı şarkılara daha bir aşinayım. Özetle sizlerden yardım isterim. Ya bir restoran da cafe de olsun şu şarkıyı  bir türlü duyamadan mı öleceğim ben diye dertlendiğiniz bir iki şey vardır muhakkak. He ne duruyorsunuz, şimdi tam sırası. Düşünsenize belki de sizin seçtiğiniz şarkı mekanda çalarken iki genç birbirine aşık olacak.  Bir diğeri, ulan yalan dünya vakit varken gidip şu dargın olduğum dostumla bir barışayım falan diyecek. Ya da depresyona daha da girip sabah ilk iş soluğu bir psikiyatr da alacak :) 

Yalnız fazla vakit yok, en geç pazartesi akşamı listeyi oluşturup teslim etmeliyim artık. İnternetten bulup indirmesi falan...yani yarın akşam ben işten dönene dek vaktiniz var. Sanırım böyle bir şey de blog camiasında bir ilk olacak. Oluşacak daimi listeyi sonradan  mekandan bir iki video çekerek buradan paylaşırım belki. Şimdiden herkese teşekkürler...

15 Aralık 2017 Cuma

Gelin ecdadımıza uyalım ve yılbaşı ağacı süsleyelim !


Yazmak için yazının başına geçtim ama ne yazacağım hakkında en ufak bir fikrim yok. Çoğunuz titiz bu konuda biliyorum,aranızda bir postu oluştururken yazacağı konuyu önceden belirleyip üzerinde ufak çaplı araştırmalar yapıp bir kaç yaz sil den sonra  kendi kriterleri dahilinde en kusursuz hale getirip ondan sonra yayınlayan çokça takdir ettiğim isim var. Ben ise canlı yazıyorum "canlı yazmak" bunun adını ilk kez bir blogger arkadaşımdan duymuştum. Böylesi daha samimi daha içten sanırım. Yalnız genelde ne konuda yazacağımı bilerek otururum klavyenin başına,bu sefer bundan dahi yoksunum.Ama işte yazmama engel değil bunların hiçbiri,peki ayıp mı ediyorum ? Sanmıyorum. 

İnternetim hala bağlanmadı,sahi neden bağlanmadı yahu ? Yarın gidip müşteri temsilcisiyle görüşmeli,bu arada geçen yazımda değindim sanıyorum adsense'ye başvuru yaptım ve kabul oldu. Bundan sonra sayfama girdiğinizde şu sağdaki soldaki reklamlara yalandan dahi tıklasanız hesabıma bir kaç kuruş yatacak. Buna karar vermek çok zor bir süreçti benim için, neredeyse altı yedi yıldır bu bloğa bir şeyler karalayıp duruyorum. Buradan bir gelir elde etmeyi hiç aklıma getirmemiştim ta ki bir kaç ay öncesine dek. O sancılı muhakeme sürecini uzun uzadıya anlatmayacağım. Sonunda özetle, bunun yanlış bir yanı olmadığı görüşüm ağır bastı. Neden böyle bir şeye ihtiyaç duydun diye soranınız yoktur eminim ama belki bir kaç kişi de olsa soruyordur. Para lazım azizim,para...lanet olasıca para. Zira asgari ücretin sadece bir tık üzerinde maaş alıyorum. Bir çoğumuz bu ve benzeri sosyal medya araçlarının başında ciddi bir mesai harcıyor, bunun olabilecek tüm maddi karşılıklarını varsa almaya çalışacağım. Pis adi kapitalist seni diye hayıflanmayan, aksine aay biz de yapalım lan nasıl oluyor bu iş diye soruyorsanız vallahi bende henüz anlamaya çalışıyorum :) Çoğunluk uzun zamandır takipçisi olduğum bu sitedeki yazılardan yola çıkarak bir şeyler yaptım;açıp okuyun.

Uzun zamandır ilk kez iki gün izinliyim üst üste . Ne yapacağımı bilemedim elim ayağım karıştı ve işte koca günüm mahalle de öylece geçti. Ama yarın mutlaka Beyoğlu'na gideceğim. Çünkü yılbaşı öncesi çok güzel oluyor Beyoğlu. Tahmin ettiğiniz üzere elbette belediyenin bir desteği yok bu işte aksine belki köstek bile oluyordur.Beyoğlu halkı özellikle esnafları dükkanlarını öyle güzel süslüyorlar ki her yıl.İnsanların yolda birbirlerine gülümseyerek mutlu yıllar dediklerine dahi şahit oluyorum. İşte gene yeni yılla birlikte, aman sakın ! noel bir hristiyan adetidir zinhar kutlamayın diye sosyal medyada yazılar paylaşılacak. Hatta şehrin bir çok yerine afişler dahi asılacak,ki bu ilk geçen sene yapıldı burada ve anımsayacağınız üzere yeni yılın ilk saatlerinde Reina'da bir katliama şahit olduk. Ve neredeyse hemen hepimizin yeni yıldan tek bir isteği vardı ;HUZUR. Ve onu bile bize çok gördüler.Defalarca söyledik söylüyoruz biz noeli değil yeni yılı kutluyoruz. Zaten noel 1 ocak'tan çok daha önce kutlanıyor hristiyan aleminde hatta sanırım yarın itibariyle başlayacaklar.Dini konularda en hassas olanımız bile inkar etmesin yeni yıl bir umuttur ve hepimiz ayakta tutan yegane şeydir umut. Belki çocukça bir avuntu ama hepimiz yeni yıldan güzel şeyler bekleriz.Kaldı ki kimsenin yeni yılı kutluyor diye imanı zedelenmez azizim. Ona varana dek öyle dikkat edilecek hususlar var ki. Sen çal çırp, yalan iftiralar at,kul hakkı ye ve yeni yılı kutlama, kocaman bir PEH ! diyorum. Herkesin aklı kendine yeter merak etmeyin, o muhakemeyi yapacak kadar hepimiz de akıl var Allah'a şükür. Bırakın herkes dilediği gibi hayatını yaşasın yoksa yaşanmaz bir Dünya olma yolunda hızla ilerliyoruz aman uyarayım. Yılbaşı ağacı konusuna değinecek olursak bunun ise çok eski bir Türk geleneği olduğunu biliyor muydunuz ? Yazıyı burada noktalıyor ve sizi Türkiye'nin en büyük tarihçilerden biri olan Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ hanımın yazısından ufak bir alıntıyla baş başa bırakıyorum. Şimdiden mutlu yeni yıllar... :)

Hıristiyanların İsa'nın doğuşu olarak kutladığı Noel bayramı, çok eski Türklerin yeniden doğuş bayramıdır.
Türklerin, tek tanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre, yeryüzünün tam ortasında bir AKÇAM ağacı bulunuyor.
Buna hayat ağacı diyorlar. Bu ağacı, motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebiliriz.
Türklerde güneş çok önemli. İnançlarına göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık'ta gece gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra gün geceyi yenerek zafer kazanıyor.
İşte bu güneşin zaferini, yeniden doğuşu, Türkler büyük şenliklerle AKÇAM ağacı altında kutluyorlar.
Güneşin yeniden doğuşu, bir yeni doğum olarak algılanıyor.
Bayramın adı NARDUGAN
(nar=güneş, tugan, dugan=doğan) Doğan güneş.
Güneşi geri verdi diye Tanrı Ülgen'e dualar ediyorlar.
Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrıdan.
Bu bayram için, evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın etrafında şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlar. Yaşlılar,büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar.
Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur gelirmiş.
Akçam ağacı yalnız Orta Asya'da yetişiyormuş.
Filistin'de bu ağacı bilmezlermiş. Bu yüzden olayın Türklerden Hıristiyanlara geçtiği ve bunu da Hunların Avrupa'ya gelişlerinden sonra onlardan görerek aldıkları söyleniyor. İsa'nın doğumu ile hiç ilgisi yok.
"Doğum, Güneşin yeniden doğuşu"
Sümerolog
Muazzez İlmiye ÇIĞ

10 Aralık 2017 Pazar

Bi bakıp çıkıcam abi :)


Evvela özür diliyorum. Zira gene, arayı eskisi kadar olmasa da bir hayli açtık. Lakin, çoğunuzun aksine masa başı bir işte çalışmıyorum ve inanın bazen uyumak için bile vakit yeterli olmuyor. Müsterih olun artık döndüm ve gitmeye de niyetim yok. Öyle ki yıllar sonra ilk kez eve internet bağlatıyorum,vallah sırf sizin için :) Bir de nihayet dvd'sini falan bulmam artık mümkün olmayan filmleri izleyebileceğim. Bu konu da blog arkadaşım Buket'i hep kıskanmışımdır.Zira iyi bir seyircidir, bizlerle paylaşır da izlediklerini sağ olsun ama bir köşeye not etmekle geçti şimdiye dek dört beş yılım :)
Hayat çok enteresan. Geçen yıl bu zamanlar tekerlekli sandalyeden henüz kurtulmuştum ve şimdi Allah'a şükür , direksiyon sınavını da verip ehliyet almaya hak kazandım. Hastalığımdan eser bile kalmadığını söylememe gerek bile yok sanırım. Momentos ablam şahit ona sorun istiyorsanız :) Bu yaz nasip olursa bir araba alıp yurdun dört bir yanındaki blogger arkadaşlarımı kabul ederlerse ziyaret etmeyi düşünüyorum :) Yok yatılı falan değil korkmayın bi kafeye çağırın ben gelirim ama hesabı ödersiniz artık, eh misafiriz ne de olsa di mi ;)
Şimdi gene af dileyerek yazıyı burada noktalıyorum, uyumalıyım. Bizim sektörde pazartesi sendromu yok çünkü cumartesi pazar çalışıyoruz biz.Daha az vakit ve emek gerektiği için daha ziyade instagram'dan anlatıyorum varsa meramımı. Takip etmek isteyen varsa bir kez daha yazıyorum adresimi : @ profesyonelkaybeden

Oradan son postumu paylaşarak ve bundan sonra burada eski düzende yazacağımın tahaatütünü vererek iyi pazarlar diliyorum :)


  Hilal Ergenekon'un bir dönem ulusalkanal'da sunduğu söyleşi programına vizyona yeni girmiş bir filmin oyuncuları katılmış ve sohbetin arasında "sizce de Türk sineması son dönemde komediye hapsolmadı mı"diye bir tweet atmış bir nebze programın tadını kaçırmıştım.Gülse Birsel'i ve tv'de yaptığı işleri hep sevmiş desteklemişimdir.Lakin yukarıdaki serzenişimle tutarlı olarak ilk sinema filmine girmeyi düşünmüyordum.Lakin sinema-tv mezunu bir arkadaşım "abi,sırf recep ivedik'i gişe de geçsin diye gitmeli" deyince hak vererek gidip biletimi aldım.Dürüst olmak gerekirse Gülse'nin tekraren izlediğim dizilerinde bile daha keyif aldığımı üzülerek söylemeliyim.Belki de beklentimi çok yüksek tutmuştum,kimbilir...Demet Evgar şahaneydi her zaman ki gibi.Ayta Sözeri'yi tv'de son izlediğim "Kayıp Şehir"adlı dizide tanımış ve oyunculuğunu çok beğenmiştim,gene yanıltmadı.Erdal Özyağcılar zaten tam bir emektar,büyük usta."Ah güzel İstanbul" sanırım ilk sinema deneyimidir.Ufacık bir rolü vardı,genç kızları tuzağa düşürmeye çalışan sözümona bir fotoğrafçıyı canlandırıyordu.Nerden nereye...Kolay yoldan şöhret olmak isteyen genç meslektaşlarına ders olsun.Son söz gidip izleyin siz yinede ;)Eğlenceli bi iki saat vaad ediyor.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...